81 – Tam 3 Kez Kafatası Ceviz Gibi Kırılıyormuş

Mr Wang 10 sene boyunca çileden çıkarıcı baş ağrıları ve hafıza kayıpları yaşamış. Birgün aniden bayılıp hastaneye kaldırıldığında doktorlar beyin atrofisini farketmişler. Beynin sağ tarafında 3 adet damar tıkanıklığı varmış.

Hayatı dramatik bir şekilde değişmiş. Artık hiçbir şeyi hatırlamaz olmuş ve herşeye çok yavaş ve ağır tepkiler veriyormuş.

Benzer şekilde yine 3 kez ani bayılma yaşamış ama “Şans eseri beynim 3 kezde de ceviz gibi kırılmadı” diyerek olayın ne kadar vahim olduğunu vurguluyor.  Aletlere her souklduğunda durumunda bir değişiklik görülmüyormuş. İlerlemediği için şanslı bile sayamamışlar, çünkü mevcut durum yeterince kötüymüş.

Aynı zamanlarda karısı da kalp, mide ve ağzındaki beyaz aftlar için hastaneye yatmış. Onun durumu da iç açıcı değilmiş. İki umutları yitik eş aynı hastanede sonlarını beklemeye başlamışlar.

Sonra ikisi kafa kafaya vermiş ve kaybedecekleri ne var diye düşünerek eski kadim bilgilere sığınmaya ve Çigong almaya karar vermişler. 4 aylık bir çalışmadan sonra karısı tamamen iyileşmiş. Oksijen tankını artık hatıra olarak saklamaya başlamışlar.

Peki ya kendisi? 8 ay sonra o da tamamen iyileşmiş. Doktorların beyin raporlarına baktıklarındaki o aptala dönmüş suratlarını unutamadığını söylüyor. Patlama noktasına gelen bir beynin nasıl olup da normal seviyeye geldiğine inanamayıp “mucize” olarak nitelendirmişler.

Hala yapıp yapmadıklarını merak ediyoruz. Tek bir gün bile sektirmediklerini söylüyorlar. Hem sağlıklarını korumak hem de eğlence amaçlı yaptıklarını, bu yaşta yapılabilecek en güzel hobi ve sanatsal faaliyet olduğunu ekliyor. Yapmaya başladıklarından beri kendilerini daha genç ve çekici bulduklarını, karısıyla tekrar bir aşk yaşadıklarını da muzip bir şekilde söylemeden geçemiyor.

82 – Tekerlekli Sandalyeye Veda, Yaşasın Özgürlük!

Bay Han sağ kalçasını kırmış ve omurgası zedelenmiş ve bedeninin sağ tarafı felç olmuş.

Yüksek tansiyonu nedeniyle doktorları sürekli dinlenmesini ve öfkelenmeden sakin yaşamasını tavsiye etmiş. Yoksa yeni krizlerin gelmesi kaçınılmazmış.

Yürüyemediği için tekerlekli sandalyeye mahkum olmuş. Sağ bacağı kısalmaya; bedensel hareketleri yetmiyormuş gibi konuşma kabiliyetini de yitirmeye; giyinirken ve yemek yerken bakıcı desteği almaya başlamış.

Hastaneye rutin kontroller için gittiğinde kendisi gibi, yakınları tarafından sürülen bir dolu tekerlekli sandalyeli insan görmüş. İçlerinden birinin 10 yıldan fazla bu halde olduğunu duyunca içi ürpermiş ve kendisini nasıl bir geleceğin beklediği konusunda kaygılanmaya başlamış.

Birgün onu ziyaret eden bir yakını, kullanabildiği elleriyle ona Çi yakalamayı öğretmiş. Hareket ettiremediği yerler için de zihnini kullanmasını tembih etmiş. Sabahtan akşama kadar yakaladığı Çi’yle oynamaya başlayan amcamız Çi’yi bedenine şifa olarak göndermeye başlamış. Gönderdiği her Çi’nin adrese teslim ilgili organlara vardığını imgelemiş. Ve adrese varan her Çi’nin kendisini şifalandırdığını kabul etmiş. Kulağa çılgınca geliyor ama hissetiği bu güçlü yaşam enerjisi ile tekrar ayaklarını ve diğer yerlerini hissetmeye başlamış. Yaklaşık 100 gün süren çalışmaları sonucu ise tutunarak yürümeye; 6 ay içinde de kendi başına yürümeye başlamış. 10 yıldır da bir daha felce yakalanmamış.

“Hoşçakal tekerlekli sandalye, yaşasın özgürlük!” diye nara atıyor yanımızda.

Peki Çigong’un benzer durumdaki tüm yürüyemeyen insanlara faydalı olup olamayacağını soruyoruz. “Çi gereğini yapar, illaki işe yarar” diyor. Ancak sebat etmenin ve inanarak yılmadan çalışmanın gereğini vurgulamadan da geçemiyor. Son gülenin iyi güleceğini de ekliyor.

İnanç + Çi = Mucize

83 – Gökten Yağan Talihsizlikler

37’sinde sağlıklı ve genç bir adamken Bay Zhou, kafasına  tabela düşerek kendini hastanede bulan şanssız bir insan.

Kanaması olmadığı için, günümde değilim diyerek gerekli tetkikleri yaptırmayan Zhou her zamanki gibi işine gitmiş. Meğerse beyin damarları hasar görmüş ve bu yüzden de aniden sol tarafına felç inmiş. Doktorlar ellerinden geleni yapsalar da sol tarafı kullanım dışı kalmış. Hayatının sonuna dek bu şekilde yaşayacağı gerçeği onu bunalıma sokmuş. Doktorlar 8 ay kadar uğraştıktan sonra pes etmişler. Bu esnada kullanılan bitkisel tedaviler de sonuç vermemiş.

Tekerlekli sandalayeye bile oturamayacak durumdaymış. Bir yakını ona bir gün Çigong hakkında bir makale okumuş. En olmadık hastalıklardan kurtulanların hikayesi onu büyülemiş. Ama sonu çıkmaz bir yoldayken bunu inanılmayacak kadar uçuk birşey olarak görüp kenara atmayı da seçebileceğini ama henüz yolun sonuna gelmediği için alternatif ne varsa denemeye hazır olduğunu söylemiş.

Çigong sınıfına katılmadan önce insanların onunla dalga geçmeleri yada hor görmeleri gibi çekinceleri varmış. Ancak hocası ve sınıf arkadaşlarıyla buluştuğu ilk dakikada o sevgi ve Çi dolu atmosfer onu rahatlatmış. Kimse ona engelli yada felçli gibi davranmamış. Herkes ona sabırla nasıl hareket edeceğini ve Çi’yi nasıl toplayacağını öğretmiş. Bu öğrendiklerini sebatla yaparsa iyileşeceğini tembihlemişler. “Boş laflar bunlar! deyip geçerdim” diyor normalde, ama hocasının sesi o kadar sevgi dolu, içten ve ikna ediciymiş ki o da hemen o dakika çalışmalara başlamış. Aldığı yüksek yaşam enerjisi başlangıç olarak kendini aciz olarak görmekten vazgeçmesini sağlamış. Hocasının öğrettiği hareketleri tekrar ettikçe ellerinde ve omzunda hisler geri gelmeye başlamış. Bu ona daha da özgüven vermiş. En sonunda da günün birinde kendini ayakta yürürken bulmuş.

Bunun ne kadar sürdüğünü merak ettik. Yatakta yatar halde başladığı zamandan sonra 3 ay içinde ayağa kalkıp yürümeye başlamış. Bunun herkes için ayrı zamanlara denk geldiğini söylüyor. Kimi ondan da kısa zamanda ayağa kalkarken kimisinin sebat ederek 1 yılı aşkın zamanda da iyileşebileceğini söylüyor.

Tam olarak sağlığına kavuştuktan bu yana 5 yıl geçmiş ve hala hergün düzenli Çigong yapmaya devam ettiğini, Çigong’un uyumaktan ve yemekten daha önemli olduğunu söylüyor. “Bunları hastayken de yaptım ama beni ayağa kaldıran Çigong oldu” diyor.

84 – İlaç Yerine Çi

Bayan Gui akciğer kanseri teşhisi konulduktan sonra 7 ay boyunca hastanede yatmış. Kanser yayılmaya başlayınca da ciğerlerinin dörtte biri alınmış. Ameliyatlar ve kemoterapiler sonunda yemek bile yiyemeyecek hale gelmiş.

Onu ziyaret eden bir arkadaşı düzenli parka gidip Çigong yaptığını ve ciddi bir hastalığından bu sayede kurtulduğunu anlatmış. Ona çok berbat göründüğünü söyleyerek onlara katılmasını istemiş. Hatırladığı kadarıyla arkadaşı hep hasta gezen bir kadınken gerçekten de karşısında dipdiri ve sağlıklı duruyormuş. Gördüğüne inanan biri olarak bu kendi kenndine iyileşme sanatını denemeye karar vermiş.

Kemoterapilerden sonuç alamadığını görünce Çigong’u ciddiye almış ve 6 ay boyunca çalışmalara katılmış. Sonunda kanserine veda etmiş ve yüksek tansiyonu da kaybolmuş. İkinci kez hayata gelmek böyle bir şeymiş!

Ciğerlerinin iyileştiğini nasıl hissetmiş? Çalışmalar bitince tekrar doktora gidip film çektirmiş. Doktorlar hayretler içinde kalmışlar. Doktorlar bunun kendi verdikleri ilaçlarla mı geçip geçmediğini merak etmişler. “Sizin ilaçlar yerine Çi aldım” diyerek  cevaplamış soruyu. Konuyu merak eden doktorlar da Çigong’a merak salmışlar. Tedavisi için ne kadar para ödediğini sormuşlar. Hastane için 10bin Türk Lirasına yakın para öderken merkez için sadece 50 Lira ödediğini duyunca ise şoka girmişler.

85 – Alın Teri ve Gözyaşı Ağacı

40’lı yaşlarında Bayan Yu sağlık yönünden dibe vurmuş. Yüksek tansiyon, damar hastalıkları, safra kesesinde taşlar, böbrek iltihabı, mide ülseri ve artirit…

Sağlam kalan tek yeri ciğerleriymiş. Neredeyse hastanedeki tüm doktorlar, sırasıyla hepsini ziyaret ettiği için, onu ismen tanıyorlarmış. 10 sene sürekli hastaneye git gel yaparken hastalıklarına bir de beyin damarlarında tıkanıklık eklenmiş. Bu yüzden bedeninin yarısı felç geçirmiş. Zaten umutsuz olan durumuna doktorların ileride tamamen felçli olacağını söylemesi tuz biber olmuş.

Doktorlar ona sadece bol bol dinlenmesini ve son zamanlarını yaşayan her hastaya söyledikleri gibi istediği herşeyi yiyip içmesini söylemişler. Ancak şaşırtan bir tavırla “Eğer insanoğlu aya ayak bastıysa, elbet bunun da üstesinden gelebilecektir” diyerek umut kapılarını kapatmamışlar.

Şimdiden gömüleceği yeri ayarlayıp mezar işlemlerini halletmiş. Evde istirahatteyken bir arkadaşı gelip ona Çigong’dan bahsetmiş. Arkadaşı imkansız gibi görünen pek çok hastalığın Çigong’la iyileştiğini örnekleriyle sıralayınca içine bir umut doğmuş. Ancak arkadaşı uyarmış. Hemen mucize beklememesini, şimdi yaptığı gibi artık istirahate zaman olmadığını, çok çalışıp sebat ederek uygulamaları tam bir disiplin içinde yapmasını tembih etmiş. Bunun hastalığına karşı açtığı bir savaş olduğunu ve savaşa gider gibi hazır olmasını istemiş.

Ne kaybedecek, ne de korkacak bir şeyi varmış artık. Savaşa hazırmış. Gruba katılmaya karar vermiş. Arkadaşı daha hemen oracıkta ona birkaç hareket göstermiş ve ilk gruba katılmadan önce onları yapmaya başlamış bile.

Grup çalışmalarına sedyeyle taşınarak götürmüşler onu ilk zamanlar. Sabah saat 04:00’te kalkıp beşer saatlik çalışmalarına başlamış. Önceleri bir ağaca tututanarak dengesi kuruyor ve hareketleri bu şekilde yapıyormuş. Bu savaşta bu ağaç onun en yakın kankası, sağ kolu, asker arkadaşı olmuş. Zamanı gelmiş ağaca sarılarak ağlamış, zamanı gelmiş kan ter içinde ona dayanarak dinlenmiş. Özellikle squat hareketlerinde acısı dayanılmazmış. Ancak acılar onu durdurmamış. Hissettiği her acı onu daha da kamçılamış. Sırf hastalığıyla cesurca savaşıyor hissi bile ona büyük bir huzur ve kendine güven vermiş. Acıya acıyla karşılık vermiş.

Son cümleyi açmasını istiyoruz. Acıyı hastalığına meydan okuyarak yarattığını söylüyor. Zira hastalığı oturup evde yatmasını ve dinlenmesini gerektiriyormuş. Ama Çigong esnasında yarattığı acı hastalığı yenmesi için onun hayrına olan bir acıymış. 20 günlük bir Çigong uygulaması sonucu yürümeye başlamış ve ilaçlarını kesmiş. 3 ay sonunda ise sağlığı normale dönmüş. 10 senedir de düzenli yaptığı Çigong ile sapasağlam olduğunu bize tek ayak üzerinde yaptığı hareketlerle ispatlıyor.

86 – Japon Kızı işitme Problemiyle Vedalaşıyor

Annesi Japon, babası  Çinli olan Bayan Wang Japonya’da büyümüş.  Daha 2 yaşında yüksek ateş sonucu işitme kabiliyetini yitirmiş. Japonya’da işitme cihazı takarak hayatını sürdürüyor ve bunun masraflarını rahatlıkla karşılıyormuş. Ama Çin’li babası kızın ömür boyu cihazlara mahkum olmasını istememiş ve onu tutup Çin’e getirerek merkezdeki Çigong hocalarına teslim etmiş.

4 aydır burada olduğunu öğrendiğimiz kızın hocasına soruyoruz: “Yaşam standartları yüksek başka bir yerden gelen bu kıza özel bir muamele yapıldı mı?”. Hocası böyle bir uygulama olmadığını, zaten kimseye özel davranabilecekleri maddi durumlarının da olmadığını belirtiyor. Bayan Wang’a dönüp onun burada rahat edip etmdiğini soruyoruz. Önceleri adapte olmakta zorluk yaşadığını ama bu adaptasyonun yaşam şartlarına değil, ağır günlük hareketlerin temposuna olduğunu vurguluyor. Zira hocasının ve arkadaşlarının sıcak yaklaşımları kendisini aileden biri olarak görmesine yetmiş bile.

4 ay önce merkeze gelinceye dek kendini bildi bileli hep kulaklığı olduğunu söylüyor. Hatta burda bile bir süre takmaya devam etmiş, çünkü eğer çıkarırsa insanlar birşey söylediğinde onun duyduğunu sanıp duymadığını anlayınca da salak durumuna düşmek istememiş. Birgün hocası egzersizler sırasında kulağındaki “o şeyleri” çıkarmasını istemiş. O da saygısından buna itaat etmiş. “O şeyleri” çıkarır çıkarmaz da bir anda herşeyi ama herşeyi duyabildiğini farketmiş. Kendini rüyada gibi hissetmiş. Kafasını sağa sola sallayıp elleriyle kulaklarını yoklamış. Evet, evet.. rüya değilmiş!

Hiç bir ilaç yardımı olmadan, hiç bir ameliyat olmadan bu kadar basit bir şekilde kurtulmuş.

Pek çok insanın Bayan Wang gibi hayatta öncelikleri bulunmaktadır. O ise hayatındaki herşeye 3-5 aylığına ara verip böyle bir çalışma ortamına katılmayı tercih etmiştir. Yaptığına değmiş midir? Çoğu insan zaman kaybetmek yerine kulaklığı takmayı terecih edecektir, ama Bayan Wang gibi genç ve güzel bir bayanın işin başlarında bunun üstesinden gelmesi hayat boyu öz saygısı ve kendine güvenini yüksek tutmaya yarayacaktır. Yüzündeki tebessüm ve mutululuk ise paha biçilmez…

87 – Altıncı Kat Mı? Sorun Değil!

Bay Jiang petrokimya bölümünde üst düzey mühendis. Yıllar boyunca yaşadığı stresli ortam yüzünden yüksek tansiyon ve damar hastalıklarına yakalanmış. Uzun süredir de ilaçla tedavi altındaymış.

Günün birinde ise ani bir kalp kriziyle kalbi 13-15 dakika boyunca durmuş. 1 aydan fazla hastanede kalmış. İkinci kriz 6 ay sonra gelmiş. Tekrar 1 ay kadar hastanede kalmış.

Hastaneden çıktığında artık iş göremez durumdaymış. Tekrar kriz geçirme korkusuyla evden çıkamaz hale gelmiş. Ev hapsi yaşamaya başlamış.

Yine tüm hastalarımızda olduğu gibi, bir arkadaşı ona Çigong’dan bahsedince önce şüpheyle yaklaşmış. Hiçbir şeye taakkati yokken nasıl hareket yaparım diye düşünmüş. Arkadaşı ona Çigong’un diğer spor hareketleri gibi enerji sarfeden değil enerji toplamaya yönelik bir şifa sanatı olduğunu anlatmış.

Ne kadar çok hareket yaparsa ve Çi ile oynarsa o kadar enerji kazandığını farketmiş. Yumuşak yağmur tanelerinin yapraklara konması gibi tüm vücudunun yavaş yavaş beslendiğini hissetmiş.

4 aylık bir çalışma sonrası EKG’ye girmiş ve tüm kalp fonksiyonlarının mucizevi şekilde iyileştiği görülmüş. Artık herşeyi yapabilecek kadar özgürmüş. Birgün ona tavsiyede bulunan arkadaşını arayıp onu ziyaret etmek istediğini söylemiş. Arkadaşı da 6. Katta oturduğunu, asansör olmadığını, zahmet etmemesini, onun yerine kendisinin onu ziyaret edebileceğini iletmiş.

“6. Kat mı? Hiç sorun değil” diye gülerek cevap vermiş ona. 1 saat içinde de kapısında belirince arkadaşı çok şaşırmış.

Peki daha çok yeni iyileştiği için, tekrar bir krizin gelmesinden korkup korkmadığını merak ettik. Mevcut hastalıklarından kurtulmuş biri olarak elbette öyle bir ihtimalin herhangi birimizde olma ihitimali kadar olduğunu ve geldiği zaman ise ne yapacağını biliyor olduğunu, ama düzenli Çigong ile buna müsade etmeyeceğini ileterek noktayı koyuyor.

88 – İkinci Dünya Savaşının Son Kurbanı

Bayan Feng bedeninden dışarı sıcak kan geldiğini söylediğinde önceleri anlam veremedik.

Kanlı veba hastalığına yakalan ender insanlardan biri o. Yani farelerden yayılan kara veba hastalığı. Bunun nasıl olduğunu merak ediyoruz tabi. İkinci Dünya Savaşı sırasında Japonlar insanlar üzerinde denemek üzere hastalıklı fareleri bulunduğu bölgeye salmışlar. O bölgedeki herkes halen bu hastalığa yakalanma riskine sahipmiş.

Kendisinin fare tarafından mı ısırıldığını soruyoruz. Nasıl yakalandığını o da tam olarak bilmiyor. Ancak böbreklerinde, midesinde, eklemlerinde, boğazında, kalbinde ve beyninde problemler yaşamış. Senede 2 yada 3 kez hastaneye kaldırıldığı olmuş.

Kalbi de artık pompalama kabileytini yitirince beynine yeterince kan gitmemeye başlamış. Göz damarlarından çekilen kan yüzünden görme yetisi de kaybolmuş. Doktorlar bütün hastalıklarıyla birden başa çıkamayacaklarını, ancak her defasında sırasıyla birine odaklanabileceklerini söylemişler.

En büyük şehirlerdeki en iyi hastanelerin bu yaklaşımı onu hayal kırıklığına uğratmış. Onlardan dürüst olup yapacakları hiçbirşey olmadığını söylemelerini tercih edermiş. Onlara iş gibi gelen hastalığı, onun mücadele etmesi gereken ciddi bir tehlikeymiş.

Abisi Çigong’dan bahsedinceye dek umutsuzca yaşamını sürdürmüş. Ancak abisi de ancak “it gibi çalışma” sonucu iyileşebileceğini eklemiş. Zaten hayat boyu, hasta oluncaya dek çalışkan bir insan olduğu için bunda bir sorun görmemiş. Bir hastaneden diğerine itilip kakılmaktansa bunun denemeye değer olacağını düşünmüş. “Artık yeter!” demiş.

Önceleri yatakta başladığı çalışmalara hocası ve arkadaşları yatağının başında toplanarak destek ve moral vermişler. Artık bir hasta değil bir savaşcıymış. 3 ay süren savaşın sonucunda da tamamen iyileşmiş. İşe geri döndüğünde yılın çalışanı seçilmiş.

Hem çalışmayıp hem nasıl yılın işçisi seçildiğini merak ediyoruz. Gülerek yanıtlıyor bunu. Hem işe geri dönme azmi, hem de artık iyi olduğundan çalışmadığı zamanlar boşa ödenen maaşları geri kazandıkları için  iş yeri onu yılın çalışanı seçmiş J.

İşyerindeki pek çok çalışan onun ardından Çigong yapmaya başlamış.

89 – Sevgili Kocam, Hastayım Diye Lütfen Beni Terketme!

Seneler boyunca Bayan Lou hergün öğleden sonra aynı saatte kalp rahatsızlğı, şiddetli baş ağrısı ve ishal sorunuyla baş başa kalırmış. Sonunda doktorlar mide kanseri teşhisi koyup ameliyata almak istemişler.

Zaten güçsüz olan kadıncağız ameliyattan sonra iyice güçten düşmüş. Zor yürümeye ve aniden bayılmalar yaşamaya başlamış. Kemoterapi almaya başladığında ise vücuduna giren kimyasala dayanamaz olmuş. Kocası ise buna bir dur demesini ve Çigong’a başlamasını tavsiye etmiş.

Önceleri kocasının ondan kurtulmak istediği için böyle bir tavsiyede bulunduğunu sanmış. Çoğu zaman hasta bir kadın olduğu için onu terkedeceğinden korkmuş, hatta ona bırakmaması için yalvarmış. Kocası ise kemoterapinin onu daha da kötü yapacağını, tek çarenin Çigong olduğunda ısrarlıymış. Hala kocasının onun biran önce ölmesini isteyip  sağlıklı bir kadınla evleneceğinden korkup yalvarmaya devam ediyormuş. Kocası ise iyi günde kötü günde bu günlere dek beraber yol aldıklarını, daha önce terketmediği gibi bundan sonra da terketmeyeceğini eklemiş. “E o zaman neden hastaneye sırt çevirip ne idüğü belirsiz birşeye bel bağlayalım?” diye sormuş. İlaçların, kemoterapinin onu ne kadar kötü yaptığını hatırlatan kocası, Çigong ile iyileşen pek çok başarı hikayesi sıralamış. Kendisi hasta olsa, hastaneye gitmek yerine parklara gidip o insanlara mı katılacak merak etmiş. Kocası buna cevap vermekte zorlanmış. Ancak kadın da artık son çarenin Çigong olduğunun farkındaymış. Kocasına hak vermiş ve trip atmaktan vazgeçmiş.

Hemen merkeze yazılmışlar. 3 aylık bir çalışmadan sonra her gün aynı saatte gelen ziyaretçileri artık gelmez olmuş. Büyük bir rahatlama yaşamış. Kanseri de yok olmuş. Günün birinde de kocasından mektup almış. Onu çok özlediğini söyleyen mektupun içinde dönüş parasını da eklemiş.

Bayan Lou benzer şekilde hastalanan yakın bir arkadaşının kurtarılamadığını anlatıyor. Ona kocasının bu vakayı bildiği halde nasıl olup da Çigong’da ısrar ettiğini ve Çigong’un iyi geleceğine inandığını soruyoruz.

“Onun hep güçlü sezgileri vardı. Bu yüzden onu kocam olarak seçtim”

90 – Erkek Arkadaşım Beni Gerçekten Seviyor Mu?

25’li yaşlarında genç ve çekici bir kızken Bayan Jiang karın bölgesindeki dinmeyen ağrıları yüzünden hastaneye gider ve yumurtalıklarının sağ tarafında 5×5 cm tümör olduğunu öğrenir.

Hep sağlıklı olmakla övünürken aldığı bu haberle güneşli bir günde dünyası kararmış. Doktor özellikle içinde hoplama zıplama olan hareketlerden uzak durmasını istemiş yoksa tümörün daha da büyüme riski varmış.

Bütün hayatı boyunca hareketli bir yaşantışı olan Bayan Jiang’dan evde uslu uslu oturması isteniyormuş. Ondan çocuk sahibi olana dek dikkatli olması istenmiş. Doğumunun sezeryanla olabileceği ve doğumdan hemen sonra yumurtalıklarının alınması ihtimalinden bahsedilmiş. Ondan sonra da başka çocuk sahibi olma beklentisine girmemesi istenmiş.

Bir sevdiği olup olmadığını merak eden doktorlarına “Evet” diye cevap vermiş. O zaman belki de vakit kaybetmeden evlenmenin en iyi çözüm olabileceğini söyleyen doktoruna, “Sevgilimin beni gerçekten sevip sevmediğini bilmiyorum ki! Nasıl aceleye getirebilirim?” diye cevap vermiş.

Peki başka bir seçeneği var mıymış? Annesi ve ablası ona Çigong’dan bahsetmişler. Kendileri düzenli olarak diğer akrabalarıyla birlikte Çigong zaten yapıyorlarmış ve annesi kalp hastalığını Çigong ile yenmiş. Hatta kız kardeşi de eğitmenlik programına katılmış.

Peki şimdiye dek neden onlara katılmamış? Her genç gibi biti kanlı olduğu için disiplin ve sebat gerektiren şeyler ona zor gelmiş. Hem hareketler de çok yavaş ve sıkıcıymış. Oysa hareketli şeylerden hoşlanıyormuş.  Binlerce yıllık eski bir şeyi yaptıkları için de kızkardeşlerini geri kafalı olmakla suçladığı zamanlar olmuş.

Ancak kızkardeşleri çok hoşgörülü ve anlayışlıymış. Onu kendi sağlığı için Çigong yapmaya ikna etmişler. Sadece 1 ay gibi kısa bir süre içinde tümör yok olmuş.

Bu zaman zarfında sevgilisinin onu gerçekten sevip sevmediği ortaya çıkmış mı? “Evet” diye gülümsüyor utangaç bir bakışla. “Hem de çok” diye de ekliyor. Hatta o da çalışmalara katılıp ona Çi enerjisi vermiş.

O zaman hayat arkadaşını bulduğu için tebrik ediyoruz ama ne dese beğenirsiniz: “Olabilir ama gerçek aşkı bulmak için acelem yok”.